Cumhuriyet’in 100. yılında ülkemizin, idari, hukuki ve toplumsal yapısını değiştirme amacıyla atılan adımlara ve artan saldırılara karşı verilecek mücadelede laikliğe sahip çıkılması büyük önem taşımaktadır.
Ülkemiz 20 yılı aşkın süredir hız kazanmış olan gerici dalganın önemli bir aşaması ile karşı karşıyadır.
Bu karşı devrim sürecinin yürütücüleri hukuki, idari, siyasi ve eğitim alanları ile birlikte toplumsal yaşamın güvencesi olan laikliği ayaklar altına almakla kalmamakta, artık açık bir biçimde tasfiye etme niyetlerini ortaya koymaktadırlar.
Tarikat ve cemaatlere büyük bir mali güç kazandırılmıştır. Toplumsal yaşamı adeta belirler hale gelen bu yapılar devlet kademeleri ile hukuki mekanizmaların en kritik noktalarını ve eğitim alanını işgal etmiştir.
Eğitim dini referanslarla düzenlenmekte, Milli Eğitim Bakanı karma okullara karşı olduğunu açıkça ifade edebilmektedir. Başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere bakanlıklar Diyanet İşleri Başkanlığı ve tarikat uzantılarıyla imzaladıkları protokolleri hayata geçirmektedir.
Kadının erkek ile eşitliğini reddederek gericilikle kuşatan, çocukları ve gençleri tarikat ve cemaatlerin karanlığına teslim eden siyasi iktidar "kadınları sahiplendirmekten" bahseden karanlık bir odağı da meclise taşımıştır. Kadın cinayetleri cezasız kalırken, failler adeta ödüllendirilmekte, kadın haklarını düzenleyen yasalar ve uluslararası anlaşmalar gözden çıkarılmakta, 6284 Sayılı Kanun ile birlikte Medeni Kanun da hedef alınmaktadır.
Bununla birlikte, Diyanet İşleri Başkanlığı, adeta şeyhülislamlık ve hatta Şer’iye Vekâleti gibi faaliyet yürütmekte olup, tarikat ve cemaatlerle birlikte devletin bütün kurumlarında belirleyici hale gelmiştir. Diyanet İşleri Başkanı fiilen ruhani lider konumuna taşınmıştır.
Anayasa ve yasalar ayaklar altına alınırken, adliyeler dini uygulamaların mekânları haline getirilmektedir. Siyasi iktidar, TBMM bileşiminden de güç alarak “Yeni Türkiye” ifadesiyle kurduğu rejimin Anayasası’nı hazırlama niyetini açıkça ortaya koymaktadır. Yeni Anayasa’nın laikliğin tasfiyesi anlamına da geldiği gözden kaçırılmamalıdır.
Toplum, dini kurallarla yeniden yapılandırılmakta, halkımız tarikat ve cemaat ağlarıyla kuşatılmaktadır.
Bilim hurafelerle, hukuk şer’i hükümlerle, yurttaş tebaa, halk ümmet ile ikame edilmeye çalışılmaktadır.
Bütün bu gerici hamleler karşısında gericiliğe karşı laiklik ve aydınlanma mücadelesini yükseltmek, ülkemizdeki ilerici direnci büyütmek üzere “Laiklik Meclisi” adı altında buluşuyoruz. Ülkemizin ilerici birikimi çok daha büyük bir zenginliğe sahiptir. Bu nedenle çalışmalarımızın genişleyerek büyümesini ve güçlenmesini hedefliyoruz.
Laiklik Meclisi gericiliğin güncel “açılımlarına” karşı bir duruş sergilemekle kalmayacak, bu mücadelede bütünlüklü olarak sözünü söyleyecektir.
Laiklik Meclisi devlet mekanizmalarını işgal eden, holdingleşen ve toplumun her tarafına yayılan tarikatların egemenliğine karşı çıkışta önemli bir direnç odağı olacaktır.
Laiklik Meclisi Türkiye’nin aydınlanmacı, ilerici birikiminin kendini ifade edeceği bir merkez olacaktır.
Laiklik Meclisi’nin önemli mücadele başlığı yeni Anayasa aracılığı ile laikliğin tasfiyesine karşı çıkış olacaktır.
Bu kapsamda yürütülecek laiklik mücadelesinin aynı zamanda ülkemizin geleceğini kazanma mücadelesi olduğunun bilinciyle Laiklik Meclisi’nde buluşuyoruz.