30 Ağustos Zafer Bayramı'nda yapılan Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek laik Cumhuriyet’e sahip çıkmalarının ardından beş teğmen ile birlikte bölük komutanı, tabur komutanı ve alay komutan vekilinin de “TSK'dan ayırma cezası” talebi ile Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk edilmelerinin basit bir hukuk ve askeri disiplin konusu olmadığı açıktır.
TSK’nın özellikle üst kademeleri yıllardır NATO’yla bütünleşmiş, uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda darbelere imza atmış ve bugün Milli Savunma Bakanlığına bağlanarak doğrudan tarikatlar ve cemaatlerin kontenjanlarıyla tahkim edilmektedir. TSK ve emniyet de dâhil olmak üzere bütün devlet kurumları ve kademeleri tarikat ve cemaatlerin işgaline açılmış, hilafet ve saltanat sevdalısı siyasi iktidarın başını çektiği karşı devrim cephesi laik Cumhuriyet’ten kalan ne varsa adeta suç ilan ederek ortadan kaldırmayı hedeflemektedir.
30 Ağustos sonrası doğrudan siyasi iktidarın en üst düzeyinden başlayarak bütün gerici odakların desteğiyle yürütülen ve giderek genişleyen ihraç talebi “kampanyası” esas olarak laik Cumhuriyet’e dönük bir saldırı, karşı devrim sürecinin bir parçasıdır.
Bu saldırının, Milli Eğitim Bakanlığı koltuğunda oturan Yusuf Tekin’in laikliği ve Cumhuriyeti hedef alan konuşmalarından da, tarikat ve cemaatlerle ortak yürütülen faaliyetlerden de, “yeni anayasa” dayatmasından da bağımsız olmadığı açıktır.
Teğmenlerin Anayasaya, laik Cumhuriyet’e ve Mustafa Kemal Atatürk’e bağlılık yemini etmeleri mensubu oldukları kurumun, Anayasayla güvence altına alınmış yasal mevzuatı kadar tarihsel kökleriyle de ilgilidir. Açıktır ki, bu soruşturma hukuksal değil, siyasal ve ideolojiktir.
TSK başta olmak üzere, devletin kurumlarından temizlenmesi gerekenler laik Cumhuriyet’e sahip çıkanlar değil, tarikat ve cemaatler ile laiklik ve Cumhuriyet düşmanlarıdır!
Laiklik ilkesine saldırı nereden, siyasi iktidarın hangi kademesinden gelirse gelsin karşı çıkacağız. Laikliği kazanacağız!